Prof. Dr. Karabulut, vücudu çeşitli etkilerden koruduğu iddia edilen glutatyon ve gıda takviyelerinin ilk etapta "plasebo" etkisi yarattığını belirtti.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, AA muhabirine, özellikle Kovid-19 salgın sürecinde ve son dönemde mevsim geçişlerinde damardan alınan vitamin ve gıda takviyelerinin popüler hale geldiğini söyledi.
Bu tür takviyelerin yüksek maliyetli olduğuna işaret eden Karabulut, bazı durumlarda da bunlarla ilgili, "mevsim boyu virüs ve bakterilere karşı koruma sağladığı, cildi güzelleştirdiği, bağışıklık sistemini güçlendirdiği" gibi iddiaların ortaya atıldığını kaydetti.
En popüler ürünlerin glutatyon takviyeleri olduğunu ifade eden Karabulut, bu ve benzeri ürünler üzerine yaklaşık 30 yıldır bilimsel araştırmalar yürüttüğünü anlattı.
Glutatyonun, ağır metaller gibi reaktif oksijen türlerinin toksik etkilerinden koruduğunu ancak bu antioksidanın oksidatif stresi tek başına yok edemeyeceğini belirten Karabulut, "Bu ve benzeri antioksidanların, vücuda tek seferde enjeksiyon yöntemiyle yüksek dozlarda alınmasını doğru bulmuyorum." uyarısında bulundu.
Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, glutatyonun damar yoluyla alınmasına gerek olmadığını bilimsel çalışmaların da gösterdiğine işaret ederek, "Bu bir ilaç olmadığı için takviye edici bir maddedir. Ağızdan aldığınız gıda takviyeleri belirli dozda alındığında katkısı var. Tek başına glutatyon, stresi uzaklaştırmak, cildi güzelleştirmek ya da bağışıklığı kuvvetlendirmek için yeterli değildir." diye konuştu.
Bu yönteme karşı olmadığını söyleyen Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, şunları kaydetti:
"Bir dünya masrafa girerek enjeksiyonla glutatyon ya da başka antioksidan takviyeleriyle hem vücudu yorarsınız hem de fayda görmezsiniz. Vücuda ilk etapta verildiğinde psikolojik iyi hallilik durumu olan plasebo etkisi olabilir. Özellikle mevsim geçişleri nedeniyle son dönemde popülerleşen glutatyon ya da başka antioksidan veya başka vitamin takviyelerinin dışarıdan verilmesinin uzun vadede bir faydası olmayacaktır. Bunlar sadece popüler söylemler. Bu yöntemlere başvuranlar, hem ekonomilerini zorluyor hem de vücutlarını gereksiz yere bir şoka maruz bırakıyor. 'Bu takviyeleri yarım saatte alayım, uzun dönem bana faydası olsun', böyle bir şey yok. Bu bakış açısı, 'Ben bugün çok fazla yemek yiyeyim de yarın hiç acıkmayayım' mantığına benziyor. Bunun bir metabolizma süresi var. Damardan alınan yüksek dozda glutatyon ya da bir herhangi bir antioksidan en fazla 40 saat sonra vücuttan atıldığından yeteri kadar yarar sağlamaz. Bunun birikim yapması söz konusu değil. Bunlar, gidip kaslara ya da damarlara yerleşmez. Çok sayıda antioksidan varken hele ki tek başına glutatyon bu işi hiç çözmez."
C vitamin takviyelerinde de aşırı doza maruziyet halinde hastanın toksikasyona gireceğini söyleyen Prof. Dr. Karabulut, "Burada benzer bir durum söz konusu. C vitaminini dozunda aldığınızda bunun koruyuculuğu sadece bir gün, en fazla iki gündür. Biyokimya profesörü olarak bilimsel olarak ölçülemeyen hiçbir şeyi artı takviye olarak önermiyorum." şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Karabulut, glutatyon ve benzeri antioksidanların doğal besin kaynaklarından alınmasının önemini vurgulayarak, alınan tüm gıda ürünlerinde dozun çok önemli olduğuna işaret etti. Karabulut, şu önerilerde bulundu:
"Glutatyonun ve diğer antioksidanların vücutta uzun süreli fayda verebilmesi için dengeli beslenmeyi öneriyorum. Hangi gıdalardan alabiliriz? Mesela iki tane kükürtlü kayısı, brokoli, avokado, ceviz, badem, magnezyum içerikli gıdalar, yağsız et ve balık yiyerek gerekli antioksidanları alabilirsiniz. Elma, roka, brokoli, sarımsak, greyfurt gibi besinlerde de fazlaca bulunur. N-asetilsistein takviyesi de gerekir. Glisin, L-sistein ve L-glutamat, glutatyon yapısındaki amino asitlerdir. Glutatyon, toksik maddelerin ve ilaçların metabolizmasında, vücutta oluşan serbest radikallerin temizlenmesinde ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde görevlidir ama tek başına yeterli değildir. Örneğin şu an mevsimi, domates konservesi içerisindeki likopen seviyesi ile gerekli glutatyon direkt alınabilir."
Stres molekülleriyle baş etmenin kolay olmadığının altını çizen Karabulut, doğal beslenmenin yanı sıra yürüyüş, egzersiz gibi akvitelerin de birlikte yapılmasını da önerdi.
Aralıklı oruç metodunun da vücuda antioksidan alımını hızlandırabildiğini belirten Karabulut, "Bunun da yanlış uygulamaları var. Aşırı derecede aç kalanlarda farklı kanserlere rastlıyoruz. Ramazanda orucun faydası çok, yine ara ara oruçlar tutulabilir ama bu, dozunda ve aynı zamanda vücudu yormayacak şekilde yapılmalı." dedi.
Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, enjeksiyon yöntemiyle damardan verilen glutatyon ve benzeri takviyelerinin zararlarına ilişkin bir soru üzerine, "Bir anda vücuda bu dozda bir yükleme yapmanın zararlı etkileri de olabilir. Aşırı derecede radikal üretime yol açabilir. Dışarıdan verilen her takviye, vücudu şoka sokabilir. Bu bir döngü yaratabilir. Glutatyon peroksidas enzimlerini oluşturabilmek için tek başına o yolağı çalıştıramazsınız. Doğal beslenme ile tüm gerekli antioksidanlar yeterli seviyede alındığında ancak bu enzim aktifleşebilir." ifadelerini kullandı.
Karabulut, sağlıklı beslenmede zaman zaman çok yağlı gıdaların önerildiğine şahit olduğunu da belirterek, "Yağlı beslenmenin ertesi günkü biyokimya sonuçlarına baktığımızda yüksek oranlarda trigliserit ve kolesterola rastlıyoruz. O yüzden yağlı etli yemek yerine yağsız et tercih edilmeli. Glutatyon ve tüm antioksidanların alımı için haftada iki kez yağsız et, geri kalan günlerde balık ve sebze ile beslenmeyi öneriyorum." diye konuştu. Anadolu Ajansı