Midyat ve Nusaybin’i birbirine bağlayan kara yolu üzerinde bir mesire alanıdır. Beyazsu, Mardin’in kurak ve ağaçsız coğrafyasında, serin ve berrak suyu, yöreye özgü ağaçları ve yeşilliği ile vaha gibidir. Dört mevsim boyunca Mardin’in su gereksinimini karşılayan Beyazsu, yaz aylarında dinlenme ve yeme-içme alanı olarak Mardinlilerin tercih ettiği bir yer. Geleneksel tahtlar şeklinde yapılmış masaları ve şark köşesi tarzında derenin üzerine kurulmuş oturma yerleri ile balıkçı lokantaları da yöreye özgü bir görünüm sergilemektedir. Pandemi nedeniyle iki yıldır sessizliğe bürünen doğa harikası vadi bu sene misafilerini ağırlamak için gün sayıyor.
Gelen hep birlikte Mardin'de diğer ören yerlerini tanıyalım.
Mardin-Nusaybin yolu üzerinde Mardin’e 30 km mesafede Oğuz Köyü’nde bulunan Dara Ören Yeri, Mezopotamya kültürüne ait kadim bir kenttir. Büyük İskender ile Pers İmparatoru Darius’un savaşına sahne olmuş bu antik yerleşim, İran Hükümdarı ünlü "Darayuvaşi" tarafından kurulmuş ve çeşitli dönemlerde İranlılarla Romalılar arasında el değiştirmiştir. Kent, 7. yüzyıl sonlarına doğru Emevilerin, daha sonra Abbasilerin, 15. yüzyılda da Türklerin hâkimiyetine girmiş. Kaya içine oyulan yapılardan oluşan Dara kenti, çevresi ile birlikte geniş bir alana yayılmıştır.
2008 yılından itibaren başlatılan kazılarda büyük bir medeniyetin kalıntıları ortaya çıkarıldı. Dara kentinin büyük bir bölümü ise hala toprak altındadır. İzmir’deki Efes Kenti kadar paha biçilemez olarak tarif edilen Dara Ören Yeri, üç farklı dinin ortak noktada buluştuğu devasa bir Nekropol’e de sahiptir. Kentin doğusunda yer alan kaya mezarları Kuruçay'a kadar uzanıyor. Kent içinde kilise, saray, çarşı, zindan, tophane ve su bendi kalıntıları halen görülebiliyor. Kayalar oyularak inşa edilen görkemli su bendinde, bugün hala su bulunuyor. Ayrıca köyün etrafında tarihleri Geç Roma dönemine kadar giden mağara evlere rastlanmaktadır. Mezopotamya’nın en önemli merkezlerinden biri olduğu düşünülen Dara Ören Yeri, bugün Oğuz köyü ile iç içe geçmiş durumdadır.
Gırnavaz Höyüğü
Nusaybin’in 4 km. kuzeyinde bulunan Gırnavuz Höyüğü, Habur Nehri kollarından biri olan Çağ Deresi’nin doğusunda höyük karakterinde bir yerleşim yeridir. Arkeolojik bir merkez olarak ilk kez 1918 yılında bilim dünyasına tanıtılan Gırnavaz, daha sonraki yıllarda çeşitli araştırmalara konu olmuştur. 1991 yılına kadar yürütülen çalışmalarda Gırnavaz’ın MÖ 4 binden MÖ 7. yüzyıla kadar sürekli yerleşim yeri olarak kullanıldığı ortaya çıkarılmıştır. Kazılar sonucu bulunan mezarlarda metal silahlar, süs eşyaları, vazolar, kandiller, mühürler ve tabletlere rastlanılmıştır.
Hah Harabeleri
Anıtlı ile Karagöl arasında yer alan harabelerle ilgili elde yazılı bir kaynak olmamakla birlikte büyük bir medeniyetin izlerini taşıdığı bilinmektedir.