Mardin Artuklu Üniversitesi Senatosu’ndan Gazze de yaşanan soykırım için basın açıklaması
Mardin Artuklu Üniversitesi Senatosu Rektör Prof Dr. İbrahim Özcoşar Başkanlığında cübbelerini giydi, Güzel Sanatlar Fakültesi önünde İsrail’in soykırımını protesto eden basın açıklaması yaptı.
Gazze’de üçüncü yılına giren soykırım ve bu süreçte yaşanan gelişmeler; yalnızca siyasi, ekonomik ve askeri dengeleri değil, aynı zamanda bilgi üretim süreçlerinin meşruiyetini ve hakikatin temsiliyetini de kökten sarsan bir kırılma noktası olduğuna dikkat çekilen açıklamada “Bu dönemde, Filistin’in yüz yılı aşkın süredir maruz kaldığı sömürgeci şiddet; bilgi mekanizmaları ve akademi aracılığıyla yeniden üretilmiş; siyonizm ise entelektüel paradigmaların kırılganlığını açığa çıkaran epistemik bir tahakküm biçimine dönüşmüştür.
Vicdan sahibi tüm akademisyenlerin ve öğrencilerin görevi; bilgi aracılığıyla rasyonelleştirilmeye ve meşrulaştırılmaya çalışılan bu tahakküme karşı durmak, hakikatin sesini yükseltmek ve siyonizme karşı dayanışma zeminlerini güçlendirmektir.” İfadeleri kullanıldı.
Senato adına basın açıklamasını okuyan Rektör Prof.Dr. İbrahim Özcoşar “Mardin Artuklu Üniversitesi olarak, soykırımın başladığı ilk günlerden itibaren bu yaklaşımı “Epistemik Aksa Tufanı” olarak kavramsallaştırdık. İnsanlığın geleceğini tehdit eden "ontolojik bir tehlike" hâline gelen siyonizm karşısında; üniversitelerin, akademisyenlerin ve öğrencilerin “antisiyonist” bir tutumla bir araya gelmelerinin ve eyleme geçmelerinin hayati öneme sahip olduğuna inanıyoruz. Zira bugün Gazze’de yaşanan soykırımın ardındaki ideolojik zemin, insanlığın geleceği açısından varoluşsal ve yıkıcı bir tehdit oluşturmaktadır.
Bu bağlamda “Epistemik Aksa Tufanı”, sadece bir söylem veya retorik değil; bilgi üretim alanlarını dönüştürmeyi hedefleyen kurumsal ve disipliner bir çağrıdır.
Unutulmamalıdır ki Gazze’de on binlerce çocuk yalnızca bombardımanlarla değil; aynı zamanda açlık, susuzluk, sağlık hizmetlerine erişimin kısıtlanması ve uluslararası yükümlülüklerin ihlali gibi nedenlerle, dünya kamuoyunun gözleri önünde hayatını kaybetmektedir. Bu sessiz ölümler, dünya üniversitelerinin laboratuvarlarında, kampüslerinde ve dersliklerinde yankı bulmadığı sürece; insanlık hafızasında “bilimin suskunluğu ve soykırımla iş birliği” olarak kaydedilecektir.
Bu bağlamda “akademik tarafsızlık”, bir erdem değil; failin safında yer almak anlamına gelen bir ahlaki çöküştür. Dolayısıyla vicdan sahibi her akademisyen ve öğrencinin, Filistinli çocukların çığlığına kulak vermesi; bilgi, söz ve eylemle bu zulme karşı durması ahlaki bir zorunluluktur.
Soykırım sona erip sorumlular hesap verinceye dek, akademinin öncelikli görevlerinden biri; soykırımı görünür kılmak, bu sürecin kolektif hafızada canlı tutulmasını sağlamak ve antisiyonist bilinci yaygınlaştıracak faaliyetler yürütmektir. Üniversitelerde “Kudüs ve Filistin Dersleri”nin açılması; spor etkinliklerinden sanat sergilerine, müzik dinletilerinden sinema gösterimlerine, kantin buluşmalarından söyleşilere kadar her türlü etkinliğin siyonizm ve soykırıma dair farkındalık oluşturacak biçimde düzenlenmesi gerekmektedir.
Üniversiteler, siyonist politikalara karşı eleştirel bilincin kurumsal düzeydeki en somut ifadesi olarak akademik boykotun uygulanmasında da öncü bir rol üstlenmelidir. Boykotun tüm boyutlarında farkındalık geliştirilerek; siyonist üniversite ve akademisyenlerle kurulan iş birliklerinden, kampüslerde bu ideolojiyi destekleyen ürünlerin dolaşımının engellenmesine kadar uzanan geniş bir alanda tutarlı, kararlı ve etkili tepkiler ortaya konulmalıdır.
Son iki yılda yaşanan gelişmeler, modern dünyanın temel değer ve kurumlarının anlamını ve işlevselliğini kaybettiğini açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu çerçevede akademinin temel görevlerinden biri de, insanlığı siyonist ideolojinin yarattığı tehditlere karşı koruyabilecek ve küresel ölçekte adalet arayışına katkı sunabilecek yeni kavramsal çerçeveler ve teorik yaklaşımlar geliştirmektir.
Mardin Artuklu Üniversitesi olarak bu bağlamda öne çıkan “Evrensel Kudüs Kriterleri” ve Sayın Cumhurbaşkanımızın gündeme getirdiği “Kudüs İttifakı” kavramsallaştırmalarını önemsiyor, bu konularda detaylı çalışmalar yapılmasını öneriyoruz.
Bu yaklaşımlar doğrultusunda, antisiyonizmi antisemitizmle özdeşleştirme girişimlerine açıkça karşı çıkıyor; antisemitizm suçlamasının, siyonist ideolojinin uygulamalarına yönelik eleştirileri susturma ve bu ideolojiyi dokunulmaz kılma amacıyla araçsallaştırılmasını reddediyoruz.
Bu süreçte, özellikle ABD başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde antisiyonist duruşları sebebiyle baskılara, soruşturmalara ve işten atılma tehditlerine rağmen siyonist hegemonyaya boyun eğmeyerek bilimsel özerkliğin ve akademik etiğin onurunu koruyan tüm akademisyenleri selamlıyoruz.
Öte yandan, soykırımı meşrulaştırmaya yönelik gerekçeler üreten ya da soykırım hiç yaşanmıyormuş gibi davranan akademisyenlerin varlığından ise derin bir utanç duyduğumuzu kamuoyuna ilan ediyoruz.
Mardin Artuklu Üniversitesi olarak, siyonist baskılara maruz kalan akademisyenlerin durumuna dikkat çekmek ve akademik özgürlükleri savunmak amacıyla hazırlayacağımız “Akademide Siyonist Baskı” başlıklı raporun ilkini Nisan 2026’da yayımlayacak ve bu raporu her yıl Nisan ayında düzenli olarak uluslararası kamuoyunun bilgisine sunacağız.
Üniversiteler, akademisyenler ve öğrenciler; siyonizmin simülatif bilgi üzerindeki hegemonyasına karşı örgütlü bir bilinç ve irade geliştirebildikleri ölçüde, özgür, çoğulcu ve hakikate bağlı bir akademinin inşası mümkün olacaktır.
Nasıl ki farklı ülkelerden, etnik kökenlerden ve inançlardan vicdan sahibi bireylerin katılımıyla oluşan Sumud Filosu, Gazze’ye yönelik deniz ablukasını kırmayı amaçlayan sembolik bir iradeyi temsil ettiyse; benzer biçimde bir “Akademik Sumud” girişimi de bilgi üzerindeki tahakkümü aşmayı hedefleyen kolektif ve entelektüel bir seferberlik olarak hayata geçirilmelidir.”ifadelerini kullandı.