Miroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bölgenin ve Ortadoğu'nun sigortası ve güvencesi konumunda olduğunu söyledi.
Kürtler ve Kürtçe konusunda Erdoğan'ın ve partisinin Türkiye'de devrim niteliğinde yeniliklere imza attıklarını anlatan Miroğlu, "Batman'daki programda Nusaybinli bir kızımızın Sayın Erdoğan'a imzalattığı kitap bunun en net göstergesidir. Düşünebiliyor musunuz? Kürtçe yazılan hem de devletin bir bakanlığı tarafından basılan bir kitabı elinizle gelip canlı yayında cumhurbaşkanına imzalatacaksınız. Bu benim için çok değerli ve anlamlı bir durumdu."dedi.
Doviz’de ki artışında sadece ekonomik olamayacağını ve parasal olarak bir gün de hem Avro’da hem dolarda 2000-3000 artışın olmasının mümkün olmadığını belirten Miroğlu, Bunda başka sebepler var dedi.
AK Parti MKYK Üyesi ve Mardin eski Milletvekili Orhan Miroğlu, konuşmasında şunları söyledi;
Türkiye'nin temel bir gündemi var bu da ekonomi gündemidir. Hiçbirimiz ekonomist değiliz ama bunun nasıl oluştuğunu da biraz farkındayız. Bu konuda dün kendi kendime dedim ki, şimdi dövizdeki bu artış Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bizim bir model olarak düşündüğümüz yeni ekonomik hamle ile ilgili olsa, bu kadar olağanüstü yani bir gün içinde parasal olarak bir gün de hem Avro’da hem dolarda 2000-3000 artışın olması mümkün değil.
Bunda başka sebepler var, Nedir bu ekonomik modelimize yönelik tepki. Biz şöyle düşünüyoruz diyoruz ki faizi düşürerek üretimi arttırabiliriz üretimi teşvik edebiliriz yani faiz giderlerini düşük tutmak yoluyla üretimi arttırıp arzı yükseltmek arz yükselince de enflasyona doğru yansıyacağına inanıyoruz. Bu bir ekonomik model başarılı olur mu olmaz mı hep birlikte yaşayıp göreceğiz ama bunun için bize belli bir süre gerekiyor. 3-4 ay olabilir beklide daha fazla. Bunun dövizi tetikleyeceğini bizlerde tahmin ediyorduk, Cumhurbaşkanımızda, bakanımızda, biz bunun farkındayız ama doğrusunu isterseniz Salı günkü gibi bir tablo çok zor süreçlerden geçen ülkeler için söz konusu.
Bu yüzden şunu söylemek gerek bu ülkede etnik bir çatışma riskimi var yani ekonomiye duyuran bu güvensizliğin sebebi ne etnik bir çatışmanın içinden mi geçiyor Türkiye hayır ama etnik bir çatışma riskinin arttığı dönemler olmadı mı 90'lı yılları hatırlayacak olursak ve hatta 15 Temmuz'u hatırlayacak olursak bu ülkede istenen şey bir etnik çatışma olduğunu biliyoruz ama bu etnik çatışmayı risklerini teröre karşı mücadeleyi öne koyduğu proğramlarla başarmış bir hükümete sahiptir bu ülke ve bunda da çok başarılı olduğumuzu düşünüyoruz.
GAP’IN BU YILKİ ÖDENEĞİ 420 MİLYON LİRA
Hükümetimizin etnik çatışma riskini çeşitli sabotajlarla her iki halkı karşı karşıya getiren canlı bomba eylemleri katliamlarla deneyen bir örgüte karşı Son 5 yıldır uyguladığımız güvenlik politikalarının herhalde kabul edersiniz sonuçlarını aldık. Mardin de de bunu hissediyoruz otellerde yer yok yatırımlar devam ediyor, Mardin de en küçük ilçemizde bile 150 milyonluk yatırımlar devam ediyor. GAP’ta önemli muazzam gelişmeler var geçen sene 60 milyon ödeneği olan GAP’ın bu yılki ödeneği 420 milyon liradır. Projenin tamamına ayrılan ödenek 4.6 milyar liradır. Muazzam bir seferberlik var. Toplumun bazı kesimlerinde daha büyük beklentiler olabildiği için memnuniyetsizlik olabilir.
Söylemek istediğin şey şu Türkiye çok şükür bir etnik çatışma riski taşımıyor çok şükür bir mezhep çatışmasıyla da karşı karşıya değiliz yani güvensizliğin kaynakları bakımından söylüyorum, güvensizlik yaratabilecek diğer risklere bakalım ne olabilir bir darbe riski çok şükür bulunmuyor burada 20 yıldır tecrübe ettiğimiz bir sivil rejime ve bu sivilleşmenin çeşitli vesayet biçimleri olmak üzere çeşitli Vesayet odakları üzerindeki iradesi bir tesis etmiş olmanız burada da bir problem yok yani etnik çatışma yok mezhep çatışması yok askeri vesayet yok darbe riski yok peki nedir bu o zaman yani bu ülkede doların avronun 2000-3000 gibi bir anda yüzde 117-118 Türk parası karşısında değer kazanmasının hikmeti nedir. Türkiye’ye yönelik ta başından beri en azından son 10 yılda bir hassa 15 Temmuz'dan sonra bu FETÖ terör örgütüne karşı yürüttüğümüz mücadelenin Avrupa'ya taşınmış olması, Amerika zaten bu işin başından beri bu mücadelenin içinde, Avrupa da bir itibarsızlaştırma, güvensizlik yaratma çabasında, dışarıdan bakınca bir güvene ihtiyacı var ekonomimizin bunda hemfikiriz yine bu ekonominin işleyişinde hem ulusal hukukumuzun hemde bağlı olduğumuz uluslar arası kurumların güçlü bir işleyişi olmamız lazım. Türkiye bunları red eden bir ülke değil. Biliyorsunuz biz anayasa mahkemesine başvuru hakkını getirdik bundan sonuç alamayan vatandaş ne yapıyor yine AHİMe başvurabiliyor.
İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİNİN KÜRTLERE MUTLULUK GETİRMEZ
Siyasi gündemi de değerlendiren Miroğlu, "En büyük endişem bilhassa bölgenin nispet olmayan, sonuç getirmeyecek, yeni siyasi maceraları sürüklemesi. Tabii herkes AK Partili olsun, herkes AK Parti'ye katılsın demiyorum yanlış anlaşılmasın. Ak Parti'nin, Sayın Cumhurbaşkanımızın bölge için siyasi bir sigorta, siyasi bir gelecek garantisi olduğuna dair inancımızın korunması gerektiğine inanıyorum. Ama bu diğer siyasi anlayışları bir kalemde silmek, onları reddetmek onların yürütecektir. Siyasi çalışmaları göz ardı etmeyelim. Onları da hesaba katacağız, onlar da çalışmalar yapacaklar. Bölgede siyasi faaliyetleri yürütsünler. Ben bu faaliyetlerin yeni yeni siyasi maceralara yönelmesi gibi bir riskin de olduğunu görüyorum. Bir iktidar değişikliği halinde ki olabilir. Sandığa giden insanlar sonuçta bir siyasi tercih yaparlar ama bu iktidar değişikliği bölge halkının bilhassa Kürt meselesi üzerinden bölge açısından çok mutluluk getireceği kanaatinde değilim. Bölgenin tek partiye mecbur bırakılması gibi bir riski de sizinle paylaşmak istiyorum. Mesela bu millet ittifakı bileşenlerini biliyorsunuz. İyi Parti'nin CHP'nin bölgede siyasi bir karşılığı yok. Siyasi bir çalışmaları yok."dedi.
HELALLEŞME KÜRTLER İÇİNDE DE BAŞLAMALI
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Helalleşme"çağrısına da cevap veren Miroğlu şunları söyledi:
"Elbette ki toplumun en çok da Kürtlerin bir iç muhasebeye kendi aralarında bir helalleşme ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Belki buradan başlatarak tüm Türkiye'ye yayılması sürecine girer ki ben bunu çok zayıf bir ihtimal olarak görüyorum. Ama bu olmadan da toplum olarak birbirimize karşı geçmişte şu ya da bu sebeple işlediğimiz kabahatleri, suçları, karşılıklı hataları bağışlayacağımıza inanıyorum. Ben söylediğimde insanlar çok şaşırıyor. Ben Diyarbakır Cezaevi'nde bana işkence yapan gardiyanı bulsam ona kahve ısmarlayabilirim. Çünkü o sistem içerisinde bir aparattı. Suç işlemeye iteklenen suça bulaştırılmış bir insandı bir görevliydi. Kendi iradesi dışında yapıyordu. Onun için buna karşı kin ve öfke içinde olmamın benim için bir anlamı yok. Yine aynı şekilde Musa Anter'in olayında onunla birlikte bana suikast yapan tetikçi için de aynısını düşünüyorum. O olayda kurtulan biri olarak ki o olayda tetiği çekeni sonradan kendi çabalarımla yakalattırdım. O dava hala devam ediyor, onun da aslında zaman aşımına uğrama riski var. O insanı bile bir yerde bağışlamak. Yok değil içimde var. Ama o da 19 yaşında bir kişiydi ve hiç tanımadığı insana ölümcül şekilde gelip ateş açtı. O insandan biri öldü biri de şans eseri yaşıyor. Şuan karşınızda. Bunun için meselelerle bu şekilde bakıldığında belki iç huzuru bulabiliriz. Bölge içinde böyle koruculuk sisteminden kaynaklı çok sıkıntılar sorunlar yaşandı. JİTEM'den kaynaklı çok sorunlar yaşandı. Onları da biliyorsunuz. En önemlisi de PKK'nın Kürt coğrafyasında yaşattırdığı katliamlar. Mesela Dürümlü katliamı. PKK, Kürtlerle ne zaman helalleşecek? HDP ne zaman helalleşecek? Çukur barikat olaylarında yaşananlar? Kaybolan hayatlar? Diyarbakır'daki annelerin çadırlarındaki hatıralar?"
Yerel gündemdeki konular üzerine değinen Miroğlu, sağlık, eğitim, ulaşım, tarım, enerji, altyapı çalışmaları hakkında bilgiler verdi.